Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, sosyal medya üzerinden yayımladığı yeni yazısında “Demokrasi Hukuku Notları 1” başlığını kullanarak önemli tespitlerde bulundu. Uçum, ‘Batıcı Demokrasi anlayışını’ eleştirirken, muhafazakar yaşam tarzının değersizleştirilmeye çalışıldığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimleri altında ise emperyalist projelere karşı güçlü bir direniş gösterildiğini vurguladı.
Uçum’un yazısında şu ifadeler dikkat çekti:
DEMOKRASİ HUKUKUNUN TEMELİ!
Günümüzde, farklı ülkelerdeki demokrasi uygulamaları, teorik varsayımlar ile tam uyumlu olmasa da somut bir şekilde yaşanmaktadır. Demokratik siyasi rekabet, siyasi eleştiri, ifade özgürlüğü, adaylık süreçleri, siyasi propaganda, kampanya dönemleri, seçimler gibi unsurlar, genel bir demokrasi çerçevesinde toplanmaktadır.
Bu uygulamalar, yalnızca fiili birer olgu olarak kalmamaktadır; aynı zamanda hukuki bir çerçeveye oturtulmaları ve meşruiyetlerinin hukukumuz ile teyit edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, demokrasi aslında bir hukuk düzenini ifade etmektedir.
✔PAZAR YAZISI
DEMOKRASİ HUKUCU NOTLARI (1)
Demokrasi Hukukunun Temeli!
Günümüzde, dünyada pek çok ülkede teorik kurgularla tam uyum sağlanmasa da toplumsal ve siyasal açıdan somut demokrasi uygulamaları mevcuttur. Demokratik siyasi rekabet, siyasi eleştiri,…
— Mehmet Uçum (@mehmetucum) April 13, 2025
Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve anayasal demokrasi gibi kavramlar, demokrasinin bir hukuk düzeni olduğu gerçeğini pekiştirmektedir. Bu kavramlar, bir hukuk temeline dayanmayan demokrasinin işleğini vurgulamakta ve hukukun, demokrasinin işleyişinde hayati bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla demokrasi, siyasal yapının, geniş anlamda siyasal toplumun, bir hukuk düzeni temeline dayanan işleme ilkesidir. Bu işleyişin hukuku “demokrasi hukuku” olarak adlandırılabilir. Ancak, ‘demokrasi hukuku’ disiplininin gelişmemesi ve demokrasi ile hukuk arasında yaşanan çatışma, dikkat çekici bir durumdur.
BATICI DEMOKRASİ ANLAYIŞI!
Demokrasi, öz itibarıyla evrensel bir norm ve hukuk düzeni olarak tanımlanabilir. Ancak, ne yazık ki batıda ve ülkemizde, demokrasi genellikle batıya özgü bir siyasal sistem ve teori olarak algılanmaktadır. Batı toplumlarının düşünsel perspektifleri ile sosyal, siyasi ve kültürel olguları, demokrasi teorisinin oluşumunda etkili olmuştur ve batıcı değerler çoğunlukla demokrasi kavramının ana unsurları olarak kabul edilmiştir.
Bu bağlamda, çağdaşlık ve demokrasi arasında bir zorunluluk ilişkisi yaratılmıştır. Fakat, bu ilişkide kastedilen, batıcılığı çağdaşlıkla eşitleyerek dışlayıcı bir çağdaşlık anlayışı oluşturmak olmuştur. Böylelikle batıcılık ile demokrasi arasında bir özdeşleşme sağlanmıştır.
Neticesinde, yaşam tarzları, inanç ve kimlik değerlerinin batılı ya da batıcı olmayan toplumlarda gerçek anlamda gelişemeyeceği iddia edilmiştir. Bu anlayış, demokrasi ile hukuk arasındaki ilişkiyi şekillendirmiştir. Batıcı değerleri ve tercihleri öne çıkaran bir hukuk anlayışı, sadece seküler yaşam tarzını güvence altına almakla kalmayıp, diğer yaşam tarzları arasında da hiyerarşiler oluşturarak geleneksel yapıları dışlamıştır.
Sonuç olarak, batılı ve batıcı olmayan toplumlara batı tarzı demokrasi ve hukuk anlayışının yerleştirilmesine dair stratejiler geliştirilmiştir. Batı tarzı demokrasi, emperyalist bir siyasi hâkimiyet sağlamanın yanı sıra kültürel bir emperyalizmin de aracı haline gelmiştir. Bu durum, batının demokrasi ve hukuk anlayışındaki emperyalist baskı ve dayatmaların dünya genelinde yayıldığı gerçeğiyle birleşmiştir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, emperyalizm batı tarzı demokrasiyi ve batıcı hukuku ideolojik bir zemin üzerinden yeni bir sömürü aracı haline getirmiştir.
Bu etkiler, Türkiye’de de belirgin bir şekilde hissedilmiştir. Ülkede İslam inancı, Müslümanların ibadetleri ve kadınların başörtüsü, batıcı çağdaşlık anlayışı çerçevesinde baskı altına alınmış, yasaklar uygulanmıştır. Muhafazakâr yaşam tarzı değersizleştirilmiş, yerli ve milli değerler tasfiye edilme çabalarına maruz kalmıştır.
Bu emperyalist saldırılara karşı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetiminde Türkiye, cesur bir direniş sergileyerek bu projeleri büyük ölçüde başarısız hale getirmiştir.
Günümüzde, Türkiye’nin de etkisiyle, yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde bu ideolojik ve eylemsel saldırganlık giderek teşhir olmaktadır.
Artık demokrasinin, batıcı yaşam tarzı ve değerlerden bağımsız, genel bir norm ve işle sisteminin var olduğu daha net bir şekilde görülmektedir.
Tartışmalara devam edeceğiz.