‘Timsah Gözyaşları’, bireylerin sahte veya samimiyetsiz bir pişmanlık ya da üzüntü gösterdiklerinde kullandıkları bir deyiştir. Bu terimin kökenlerine inmek için ise Eski Mısır tarihiyle bağlantı kurmak gerekiyor.
Nil Nehri civarında yaşayan insanlar için ani timsah saldırıları her zaman bir tehdit unsuru olmuştur. Bu yüzden, timsahlar büyük bir saygı görmüş ve Eski Mısır’da tanrılardan biri olan Sobek ile ilişkilendirilmiştir. Timsahlarla ilgili her hareket ve davranış üzerinde birçok efsane ve inanış gelişmiştir; timsah gözyaşları da bu efsanelerden biridir.
Timsahlar, su dışında uzun süre geçirdiklerinde gözleri kurur. Gözlerini nemli tutmak için bu hayvanlar gözyaşı dökerek ağlarlar. Bu durum, timsahların kurbanlarına saldırmadan önce “ikna” etmek amacıyla gözyaşı döktükleri inancını beslemiştir. Yüzyıllar boyunca bu sahte duyguların tanımlanmasında kullanılan terim, bir nevi tuzak olarak görülen bu gözyaşlarından türetilmiştir.
Antik Yunan tarihçisi Plutarch’ın eserlerinde de bu kavrama rastlanmaktadır. Bu terimin, timsahların bulunmadığı coğrafyalarda bile Orta Çağ’a kadar kullanıldığı belgelenmiştir. Ayrıca, “timsah gözyaşları” ifadesi, 14. yüzyılda kaleme alınan The Travels of Sir John Mandeville adlı eserde ve William Shakespeare’in çalışmalarında karşımıza çıkmaktadır.
Bilim dünyasında ise ‘Timsah Gözyaşı Sendromu’ olarak bilinen bir durum mevcuttur. Florida Üniversitesi’nden araştırmacı Kurt Vliet, bu sendromla ilgili gözlemler yaparak timsahların avlarını yemeden önce gerçekten ağladıklarını saptamıştır. Ancak, bu durumun daha çok fizyolojik bir neden nedeniyle oluştuğu görülmektedir.
İmamoğlu vakaları, bilimsel incelemelerin ötesinde insan ilişkilerinin dinamikleri açısından da önemli bir gözlem fırsatı sunmaktadır. Son dönemde, Ekrem İmamoğlu ile CHP içerisindeki çatışmaların yerini, dayanışma mesajları almaya başlaması dikkat çekiyor.
Uzun süre Ekrem İmamoğlu ile yoğun çekişmeler yaşayan bazı isimler, şimdi ‘dayanışma’ söylemi etrafında birleşmiş durumda. Siyasetin karmaşıklığı ve hassas dengeleri gözlemlemek, aktörler için oldukça zorlu bir süreç. CHP’nin farklı fraksiyonları, İmamoğlu ile geçmişteki ilişkilerinden etkilenerek farklı tavırlar sergilemektedir.
Özgür Özel, bu süreçte partinin genel başkanı olarak İmamoğlu’nun önemini daha iyi kavrayabiliyor. İmamoğlu üzerinden yükselen bir kariyere sahip olan Özel, bu nedenle hızlı bir ayrışma yaşamasının pek mümkün görünmediğini anlayabiliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları ise göze çarpıyor. Kılıçdaroğlu, “Milli iradeye, hukuka ve demokrasiye yönelik müdahaleler kabul edilemez” ifadesiyle durumun ciddiyetini vurgularken, Ekrem İmamoğlu’na olan desteğini de dile getiriyor. Ancak, bu açıklamalar sürecin mihenk taşları konusunda kafa karıştırıcı bir etki yaratıyor. Hükümeti suçlaması ve Yavaş’ın tartışmalı konularda sessiz kalması dikkat çekici bir durum.
İlk başta İmamoğlu’na karşı tavır alan isimlerin birdenbire ‘dayanışma’ mesajları vermesi, onların gerçekten ne düşündüğünü sorgulatıyor. Siyasi arenada genç bir aktör olan İmamoğlu ile ilgili hassas bir şekilde yanlış mesaj vermek istemediklerini hissettiren durumlardan biri de Mansur Yavaş’ın tavırlarıdır.
Yavaş, “Bunu fırsat bilip, adaylık için işlere girmek ahlaksızlıktır” diyerek diplomatik bir tutum sergiliyor. Kendisi ile ilgili olumlu imajını korumak için aynı zamanda olumsuz gelişmeleri uzaktan takip ettiğine dair bir izlenim bırakıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde tespit edilen yolsuzluğun yaklaşık mali boyutu 276 milyar TL olarak açıklanmıştır. Bu miktar, kentsel dönüşüm projeleri için oldukça büyük bir bütçe sağlamaktadır. Bununla birlikte, terör örgütüyle ilişki konusunun da gündeme getirilmesi, Mansur Yavaş’ın konumunu sorgulatacak bir diğer önemli gelişmedir.