İzmir… Farklı kesimlere göre Ege’nin parlayan yıldızı, özgürlüğün ve modernizmin sembolü. Türkiye’nin üçüncü büyük metropolü olmasına rağmen, kültürü, duruşu ve yaşam tarzı açısından pek çok alanda birinci konumda yer alıyor.
Son yıllarda bu güzel şehirde dikkat çeken bir durum söz konusu. Belediyelere atanan üst düzey yöneticilere yakından bakıldığında, çoğunun İzmirli olmadığı göze çarpıyor. Hatta birçok yönetici, İzmir’e hayatında ilk kez bu görev için gelmiş. Malatya, Trabzon, Tunceli ve İstanbul’dan gelen yöneticiler, İzmir’in yönetimini üstlenmek için atanıyor.
Burada sorulması gereken bir soru var: 4,5 milyonluk İzmir’de liyakatli, eğitimli ve deneyimli bireylerin olmaması mümkün mü? Neden bu kadar çok dışarıdan atama yapma gereği duyuluyor? Merkezi hükümet yıllarca eleştirildi; “bürokratları partizanlıkla atıyor” denildi. Ancak şimdi benzer bir durum İzmir’de de görülüyor. İki yılda bir bürokratlar yer değiştiriyor, bazı yöneticiler şehri tanırken, farklı bir bölgeye atanıyor.
CHP Genel Merkezi pek çok belediyeye doğrudan müdahale ediyor. Bu durum, belediye başkanlarının kendi ekiplerini kurmasını zorlaştırıyor. Başkan ve bürokrat birbirine adapte olana kadar zaman kaybediliyor. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan sorunlar ise, yanlış hizmet uygulamaları veya hiçbir şey yapılmaması gibi sonuçlar doğuruyor. İzmir’in yönetiminde farklı şehirlerden gelen milletvekilleri ve Genel Başkan Yardımcıları yer alıyor. Bu durum, ne kadar doğru bir yaklaşım?
Belediyecilik yalnızca yasalar, bütçeler ve ihale bilgisi ile gerçekleşmez. Şehrin ruhunu, insanını ve sorunlarını anlayarak yönetim sağlanmalıdır. Karşıyaka’daki halkın öncelikleri, Gaziemir’de yıllardır çözülmemiş sorunlar ve Konak’taki duyulmaz sesler, sadece o şehirde yaşayanların bilebileceği detaylardır. Bu bilgiyi edinmeyen biri, hangi koltukta otursa otursun, şehrin gerçek dinamiklerini kavrayamaz.
Aynı zamanda İzmir’in belediyelerinde ciddi bir personel fazlalığı gözlemleniyor. Bazı isimler, liyakat yerine siyasetle görev almış. Bu durum, halkın hizmet alımını doğrudan etkiliyor ve şimdi üzerine şehri tanımayan yöneticilerin eklenmesi, durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
İzmir, bu tür bir yönetime ihtiyaç duymuyor. Eğer CHP yerel yönetimlerde gerçekten başarılı olmak istiyorsa, kendi seçtiği belediye başkanlarının çalışmasına müdahale etmemeli. Ankara’dan talimat vermek yerine, yerelden gelen ihtiyaçlara kulak vermek, İzmir için çok daha faydalı olacaktır. İzmir, partilerin değil, halkın şehridir ve İzmir halkı bu şehre sahip çıkma bilincine sahiptir.
Artık yeter! Ankara’dan İzmir’e değil, İzmir’den Türkiye’ye örnek olacak bir yönetim anlayışına ihtiyaç vardır. Bu şehir, kendisini tanıyan, burada büyüyen ve yaşayan insanlar tarafından yönetilmelidir. Bürokrasi, rotasyon yeri değil; hizmet sunma yeridir. İzmir, dışarıdan gelen yöneticileri istemiyor; kendi içinden çıkan, şehrin ruhunu taşıyan ve liyakat sahibi isimleri hak ediyor. Çünkü İzmir, yalnızca bir şehir değil; bir duruş ve yaşam biçimidir. Ve bu yaşam biçimini, onu deneyimleyenler anlayabilir.