Uluslararası İlişkiler Uzmanı Yıldıran Acar, “Türkiye’nin Mekik Diplomasisi: Barışa Giden Yolda İstanbul’un Ağırlığı – Kökü Derinlerde Olan Bir Dış Politika” başlıklı kapsamlı bir analiz sundu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası, köklü geçmişi ve geniş diplomatik birikimi ile gün geçtikçe daha fazla ilgi toplamaktadır. Bu geleneğin kökleri Osmanlı İmparatorluğu dönemine dayanır. Osmanlı, uzun yüzyıllar boyunca geniş topraklarında hâkimiyet sürdürürken, diplomasiyi de büyük bir öncelik haline getirmiş ve özellikle 18. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa ile ilişkilerde daimi elçilikler kurarak modern diplomasiye geçiş yapmıştır.
1793 yılında III. Selim döneminde Londra’da açılan ilk daimi elçilik ve Yusuf Agah Efendi’nin görevlendirilmesi, Osmanlı’nın diplomatik vizyonunda önemli bir eşik olmuştur. Bu dönemde, Osmanlı elçileri yalnızca diplomatik işlevlerini yerine getirmekle kalmamış, aynı zamanda görev yaptıkları ülkelerle ilgili bilgi edinerek, reform ve modernleşme çabalarına da katkı sağlamışlardır.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi, Türk dış politikasının temel taşlarını oluşturmuştur. Türkiye, 1930’lu yıllardan bu yana aktif, barışçıl ve çok yönlü bir dış politika anlayışı benimsemiş, krizleri önleyici diplomasiye önem vermiştir. II. Dünya Savaşı sırasında, bu diplomatik anlayış sayesinde tarafsız kalmayı başarmış ve büyük yıkımdan uzak durmuştur.
PUTİN’DEN İSTANBUL VURGUSU VE TEŞEKKÜR MESAJI
Yakın zamanda Moskova’da gerçekleştirilen 9 Mayıs Zafer Bayramı kutlamaları sonrasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, kameraların karşısına çıktı. Açıklamaları, sadece bir diplomatik mesaj olmanın ötesinde, derin anlamlar taşımaktaydı.
Putin, İstanbul’u net olarak referans göstererek barış görüşmelerine hazır olduklarını ifade etti. Üstelik, son üç yıl içinde gösterilen çabalar için Türkiye’ye özel bir teşekkür de iletti. Ayrıca, ilk kez mevcut ABD hükümetine de teşekkür ederek dikkat çekti. Bu durum, “Kolektif Batı” kavramının sabit olmadığını, siyasal anlamda şekillenebilir olduğunu ortaya koymaktadır.
FİDAN’IN MOSKOVA VE KİEV TEMASLARI: BARIŞIN NABZI İSTANBUL’DA ATIYOR
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Moskova’daki temasları bu süreçte kritik bir rol oynamıştır. Rus heyet başkanı Dmitry Medinsky ile görüşen Fidan, ardından mevkidaşı Sergey Lavrov ile de bir araya gelmiş, en dikkat çekici an ise Putin’in Fidan’ı bizzat kabul etmesi olmuştur. Bu kabul, Türkiye’nin uluslararası alandaki önemini göstermektedir. Putin’in son yıllarda devlet başkanlarıyla bile sık görüşmediği göz önünde bulundurulduğunda, bu kabulün önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Görüşmelerden sonra, barış müzakerelerinin 2 Haziran’da İstanbul’da devam etmesine karar verilmesi, Türkiye’nin dış politika vizyonunun bir yansımasıdır.
TÜRKİYE, ARABULUCULUKTA GÜVEN VEREN AKTÖR
Alınan bu karar, sadece bir diplomatik takvim mevcut değil, aynı zamanda Türkiye’nin arabuluculuk rolünün güvenilirliğini pekiştiren bir gelişme olmuştur. Türkiye, yalnızca bu süreçte değil, aynı zamanda Afganistan-Hindistan-Pakistan üçlü diyalogu, Somaliland krizi ve Sudan’daki çalkantılarda da aktif bir arabulucu olarak öne çıkmıştır.
Hakan Fidan’ın ardından Kiev’e geçmesi ve oradaki temasları, Türkiye’nin barış için çaba gösteren çok yönlü bir aktör olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Üstelik bu çabalar, herhangi bir çıkar hesabı gözetilmeksizin yürütülmektedir. Türkiye, bölgede istikrar sağlamaya yönelik çalışmalarına devam etmektedir.
BATI’NIN TUTUMU VE BARIŞ SÜRECİNE ETKİSİ
Buna karşın, Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya yönelik silah ve mali destekleri devam etmektedir. Bu durum, barış sürecini zorlaştırmakta ve tehdit etmektedir. İngiltere, Fransa, Polonya ve Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin, Trump’ı Ukrayna’da savaşı sürdürmeye ikna etme çabaları dikkat çekmektedir. Diplomasi masasında yer almayan bu ülkelerin, şu anda tekrar müzakere sürecine geri dönme gayretleri gözlemlenmektedir. Ancak asıl süreçteki mimar Türkiye olmuştur ve tarafların İstanbul’da bir araya gelmesi, Ankara’nın bu alandaki etkinliğini bir kez daha göstermektedir.
2 HAZİRAN GÖRÜŞMELERİ: YENİ BİR DÖNÜM NOKTASI MI?
Tüm bu çabalar sonucunda tarafların İstanbul’da bir araya gelmesi, Türkiye’nin diplomatik başarılarının bir neticesidir. Daha önce esir takası gibi somut adımların atıldığı bu süreç içinde, 2 Haziran 2025 tarihinde gerçekleşecek görüşmelerin sonuçları yalnızca bölgeyi değil, dünya genelini yakından ilgilendirecektir. Beklentiler oldukça yüksek; Türkiye’nin uluslararası alandaki etkisi her zamankinden daha fazla hissedilmektedir. Bu zor coğrafyada barışın sesi hâlâ İstanbul’dan yükseklere taşınmaktadır.
Trump- Putinin iletişimi açıldı: Barışa yönelik bir adım mı yoksa yeni bir stratejik hamle mi?
Barışın anahtarı yine İstanbul’da mı?