Televizyon ekranlarında, gittiği illerde para dağıtarak oluşturduğu kalabalık önünde otobüslerden konuşan Ekrem İmamoğlu dikkatleri üzerine çekiyor.
“Silkeleyin de göreyim” ifadesiyle kendisine güvenen İmamoğlu, yaptığı konuşmalarla gündeme geliyor.
“Hodri meydan” diyerek meydan okuyan Ekrem İmamoğlu, özellikle siyasi rakiplerine karşı sert sözler sarf ediyor.
“İlçe belediye başkanlarımıza yönelik operasyonların arkasında kim var, ben çok iyi biliyorum. Karşıma kendisi çıksın” diyen, başsavcıya meydan okuyan Ekrem İmamoğlu, sadece yerel sorunlara değil, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de dair iddialarını ortaya koyuyor.
Dün akşam savcı karşısında ne yaşandı, henüz tam olarak netleşmiş değil.
Ancak, polis sorgusundaki belirsizlikler dikkat çekiyor; soruların çoğuna cevap vermediği için “susma hakkı”nı kullandığı ifade ediliyor.
Susma hakkı, genellikle suçunu bilen kişilerin başvurduğu bir yöntemdir; zira kurban oldukları suçlamaların daha da büyümesinden korkuyor olabilirler.
Ekrem İmamoğlu da, gösterişli tavırlarının ardından, sorgularda “muhatap almıyorum” yanıtını veriyor.
Durum ne olursa olsun, karşısında devasa deliller yer alıyor.
İştirakler ve merkezi yönetimdeki kadrosunu profesörlerden oluşturmuş olmasına rağmen, şu anda kendisini savunacak durumda bile görünmüyorlar.
Bir iddia var: “Mal varlığınız belediye başkanlığınız döneminde önemli ölçüde artmış, ne düşünüyorsunuz?”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve eşi Dilek Kaya İmamoğlu’nun mal beyanları, kamuoyuyla paylaşıldığı belirtiliyor.
Peki, bu durumda mal varlığı artışı ne durumda? “Mal beyanında bulunduk” demek yeterli mi?
İBB’den ihale alan bir firmanın, Ekrem İmamoğlu’nun aile şirketinden mülk satın alması konusunda sorular gündeme geliyor.
“Belediye başkanı olunca, şirketin faaliyetleriyle ilgimi azalttım” yanıtını veriyor. Ancak şirketiyle olan bağı göz önüne alındığında, durum daha da ilginç hale geliyor. İstanbul’daki on binlerce firma arasından neden bu firma tercih edildi?
“İhaleyi sana vereyim, sen de benim şirketten daire al” tarzında bir ilişki kurulduğu yönündeki iddialar çarpıcı. Bu tür taktikler, geçmişte benzer olaylarla da karşı karşıya kalınmıştı.
CHP’nin lideri ise bu süreçte farklı bir yaklaşım sergiliyor.
“Şu gizli tanık, şunu demiş” gibi kartonlara dayanan açıklamalar yapıyor.
Eee, daha fazlası yok mu?
İhaleleri kazanan firmaların, aile şirketinden taşınmaz satın almasıyla ilgili bir savunma ortaya koymakta zorlandıkları görülüyor.
Ekrem İmamoğlu ve destekçileri bu konuda sessiz kalıyor. Bunun yanı sıra, Abdullah Gül dahi yetersiz bilgilerle müdahil olmaya çalışıyor.
Yolsuzluk iddiaları altında kalmanın sorumluluğu soruluyor. Öncelikle bu suçlamaların ciddiyetinin altını çizmeleri gerekiyor.
Örneğin, “İhale kazananlardan aile şirketinden daire alınmasının asla kabul edilemeyeceği” gibi bir yaklaşım benimsemeleri beklenirken, konunun teknik detaylarına hakimiyet eksikliği göze çarpıyor.
Diğer yandan, Cem Uzan örneği de hatırlatılmadan geçilmiyor. Zamanında benzer savunmalar yapıldığı görülmüştü ancak nihayetinde bu savunmaların ardında kalan gerçeklerin unutulmadığı anlaşılıyor.
Ekrem İmamoğlu’nun durumu da Cem Uzan’a benzetiliyor; zira ceza hukuku çerçevesinde sunduğu savunmalar yetersiz kalıyor.
Bugüne kadar yanıt vermediği pek çok soru önünde durmasına rağmen, güvendiği avukatlarının bile yeterli olamadığı anlaşılıyor.
Aynı şekilde Abdullah Gül ve Hüseyin Çelik gibi isimler de çıkıp savunma yapmaya çalışıyor.
Kimler neler söylüyor, sorular havalarda uçuşuyor.
Bütün bu yaşananlar, tek bir gerçeği ortaya koyuyor; henüz durumun ciddiyetini kabullenip sağlam bir yanıt geliştiren kimse yok.
Umarız ki, bu süreç sonunda herkes neyin ne olduğunu anlayacak ve sorumlular hesap vermek zorunda kalacaktır.
Yeni Akit
