CHP’nin Sokak Çağrısı: Tehdit mi, Hak Arayışı mı?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ülkemizin kültürel zenginliklerinden biri olan bir atasözü vardır: “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!”

Bu atasözü, sürekli aynı şeyleri yapmanın ve tekrarlamanın sonuçsuz kalacağını ifade eder. Tekrar eden eylemler, zamanla dikkate alınmaz hale gelir ve etkisini yitirir.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gidişatı ve söylemleriyle adeta bir ‘genç ergen’ izlenimi veriyor. Ciddiye alınmadığında, tıpkı gençlerin tepkileri gibi hırçınlaşmaya başlıyor. Hırçınlaşmasıyla birlikte kontrolünü kaybettiği anlaşılıyor ve bunu takip eden süreçte, ‘suç’, ‘hakaret’ veya ‘tahrik’ niteliği taşıyan boş sözler ve sloganlar sarf etmeye yöneliyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı günleri hatırlatmakta fayda var. 23 Mart’taki Saraçhane mitinginde, “Polisle çatışalım diyenler el kaldırsın” gibi tahrik edici bir sözü kalabalığa iletmeye çalışmıştı. Daha sonra, bu ifadenin niyetinin böyle olmadığını belirtmeye çalışsa da, sözlerinin anlamı oldukça açıktı: “Polislere saldırın!”

***

Özel’in bu tahrik edici söylemi, bazı yazar ve çizerler arasında tartışmalara yol açtı. “Bu açıklama, demokratik tepkilere alan açma mesajıdır” şeklinde, eleştirilecek çok yönü bulunan savunmalar yapıldı.

CHP’li bazı milletvekillerinin “Emekli geçinemiyorsa, meydanlara çıkmak haktır” veya “Sarayda değil, sokakta çözüm var” gibi ifadeleri ise “bireysel çıkış” olarak nitelendirilip geçiştirildi. Ancak, bu sözlerin doğrudan sokak çağrısı olmadığı iddiasında bulunmak oldukça zor.

Kimse, anayasa ve şiddetsizliği savunduğunu söyleyen bu gruptan gelen bu tür tahrik motiflerini “sokakları meşru demokratik alan olarak görmek” gibi çelişkili bir argümanla savunabilir mi?

Gösteri, eylem, protesto ve eleştiri; ne adla anılırsa anılsın, anayasal çerçeve içerisinde ve ‘ötekini’ de dikkate alarak yapılması gereken bir haktır.

CHP siyaseti, sürekli mağlup olma durumu içinde, genellikle sokak çağrılarına yönelmektedir. 2021 yılında yaşanan Boğaziçi Üniversitesi olayları sırasında dönemin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Bu ülkenin gençleri susmayacak, sokakta da üniversitede de mücadele edecek” demesi, bu bağlamda nasıl değerlendirilmeli? Bu söz de mi “demokratik tepkilere alan açma mesajı” şeklinde mi görülmeli?

***

Her mitingde ve her grup toplantısında polemik unsurları barındıran ifadelerle gündeme gelen Özgür Özel, geçtiğimiz hafta yine kahriman bir hataya imza attı. Partisinin Adana, Antalya ve Adıyaman belediye başkanlarının gözaltına alınmasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mal ettiği basın toplantısında, “Sokağa davet edeceğim günü ben bilirim. Ama bana bu milleti sokağa davet ettirme. Televizyondan izlersiniz meydanları, Mısır’daki gibi” ifadelerini kullanmıştı. Bu sözleri “öfke dili” ya da “demokratik eylem hakkının kullanılması” olarak savunmak ise oldukça naif bir yaklaşım.

Mısır’da yüzde 52 oyla seçilen Mursi’ye karşı başlatılan sokak eylemleri, ülkede büyük felaketlere yol açtı. Asker, iç karışıklığı bahane ederek darbe yaptı ve Mursi’yi görevden aldı.

Özgür Özel’in ‘Mısır örneği’ üzerinden yaptığı atıflar ve tehditler, “efendim, o sırada duygusallaştı, dil sürçmesi oldu” gibi bahanelerle geçiştirilemez. Bu tür açıklamalar, toplumda yalnızca kafa karışıklığına neden olur.

***

Olayın ardından, bazı CHP’li sosyal medya aktivistlerinin Atatürk’e sığınması ise ayrı bir tuhaflık. 1905’te Yıldız Sarayı’nda hapsedilen Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’in “Saraylarını, azametlerini, taç ve tahtlarını başlarına yıkacağım!” dediği iddiası da tarihi bağlamdan koparılmış bir söylemdir.

Bu sözlerin gerçekliği tartışılır; çünkü:

1. Mustafa Kemal, 1905 yılında Harp Akademisi’nden yeni mezun olmuştu.

2. Aynı yıl, 5. Ordu’da (Şam) görev yapıyordu ve Yıldız Sarayı’nda sorguya alınması mümkün değildi.

3. İttihat ve Terakki’nin etkisinde olmasına rağmen, o dönem payitahtla mücadele etme durumu söz konusu değildi. Siyasi tutumu 1919’dan sonra şekillenmiştir.

4. Bu ifade, Nutuk’ta yer almamaktadır. Kaynaksız ve atıfsız oluşu ise ayrı bir tartışma konusudur.

CHP’nin bu tür yaratıcı yalanlara başvurarak destek bulma çabası, akıl tutulmasından başka bir şey değildir.

***

CHP’li belediye başkanlarına yönelik yürütülen hukuki süreç, herkesin dikkatle takip ettiği bir mesele. Özellikle İBB Başkanı İmamoğlu da dahil birçok belediye başkanı veya yöneticisine yönelik davalara dair, kamuoyuna yansıyan bilgiler dışında pek bir detay bulunmamaktadır.

Bu süreç, bazı vicdanları rahatsız edebilir. Ancak kimse, bu durumu bahane ederek devleti itibarsızlaştırma çabasına girmemelidir. Aksi takdirde, bu durum topluma büyük bir zarar verebilir. “Sokağa dökme tehdidi” yoluyla yapılan siyaset, demokratik bir ifade biçiminden çok sokak vesayetinin bir göstergesi haline geliyor.

Millet iradesinin yalnızca sandıkta tecelli ettiğini kabul etmek istemeyenlerin, sıkıştıklarında sokağı adres göstermeleri, kaotik bir ortam özlemi içinde olduklarının kanıtıdır.

***

Bu tehlikeli gidişi durdurmanın yolu, siyaset dilinin yeniden şekillendirilmesi ve çok katmanlı bir dil hassasiyeti ile mümkün olabilir.

Vandallığa ve sokak eylemlerine çağrı,

Devlet yetkililerine yönelik hakaretlerin normalleştirilmesi,

Emniyet güçlerini hedef gösterme girişimleri,

Kamu düzenine saldırma eylemleri,

Hukuk sistemine yönelik tehditkar söylemler,

Gizli ortaklıklarla gerçekleştirilen darbe çağrıları,

Toplumun manevi değerlerini yok saymak gibi davranışlar, gündelik siyasette kazanç gibi görünse de büyük felaketlerin habercisi olabilir.

Bu tür ilkesiz popülizm, özellikle Atatürk’ün mirasçısı olduğunu iddia eden CHP’ye zarar verecektir. Devlet aklını önemseyen ve merkezci bir duruş benimseyen CHP’nin, sert laiklik ve sekülerizmin yanı sıra her kesime hitap etme çabaları, tatsız ve kararsız bir yapıya bürünmesine neden olmaktadır.

Son dönemlerde “dindar seçmene hitap”, “helalleşme”, “dini özgürlüklerin savunulması” gibi söylemlerde ikircikli bir tutum sergileyen ve bunu HDP ile olan iş birliği ile harmanlamaya çalışan parti, bu durumu çelişki içerisinde sürdürmektedir.

***

İnsanların birbirleriyle kişisel meseleleri olabilir. Ancak, kimse bir başkasının mahremine dil uzatamaz. Böyle bir hak söz konusu değildir.

Devlet meselesi söz konusuysa, burada iki kere düşünülmesi şarttır.

CHP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikaları ve kişiliği ile ilgili eleştirileri olabilir. Ancak, hiç kimse devletin en üst makamına halkın desteğiyle oturmuş birine ve onun ailesine hakaret edemez, tehdit edemez.

Bu durum yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili değil; başka bir partiden, başka bir kişilik de o makamda otursa böyle olmalıdır.

“Tek adam rejimi”, “otoriterleşme”, “demokrasi mücadelesi” gibi eleştirisel bir üslupla gelen söylemler; kavgacı, suçlayıcı ve tahrik edici bir dil ile “Seni Mursi gibi bir darbeyle indiririz!” şeklinde olan tehditler arasında ciddi bir fark bulunmaktadır.

_______________________________________________________________

DİPNOT

“Ne için yaşarsan onu örterler üstüne…”

DEM Parti, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit düşen 12 askere ilişkin bir bildiri yayımladı. “5 askerin yaşamını yitirmesine” bağlı olarak üzgünlüklerini ifade ettikleri bildirgede, kahramanları ‘şehit’ olarak nitelendirmemeleri dikkati çekti.

Ve bir de tehdit içeren bir ifade: “Yıllardır süregelen çatışmalı ortamın bedelini tüm toplum ödemektedir. DEM Parti olarak, toplumsal barışın daha fazla can kaybı ve acıya yol açmaması açısından esas alınması gerektiğini vurguluyoruz.”

Özenle dikkat!..

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
CHP’nin Sokak Çağrısı: Tehdit mi, Hak Arayışı mı?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye'ye Dair ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!