Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında gündeme gelen yolsuzluk iddialarına ilişkin, belgeler ve yargı süreçleri ile kamuoyunu bilgilendirme çabasında bulunmak yerine, polemikler aracılığıyla önce kendi tabanını, ardından daha geniş kitleleri etkilemeye yönelik bir strateji izliyor. CHP’nin görevlileri, Genel Başkan Özgür Özel başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik “cunta” söylemini yayma çabası içindeler.
Gerçek dışı ve haksız ithamlarla yöneltilen bu suçlamaların sahipleri, aslında kendi geçmişlerinde benzer uygulamaların kesinlikle var olduğunu biliyorlar. Tarihlerinde, cunta niteliği taşıyan birçok durum mevcut.
“CHP’Lİ GENELKURMAY BAŞKANI”
Cumhuriyet Halk Partisi, kurulduğu günden itibaren 27 yıl boyunca tek parti yönetimi uygulamış ve bu dönemde belirgin bir askerî cunta şekli olmamakla birlikte, ordunun devlet yönetimindeki baskın rolü halkla ilişkilerini etkilemiştir. “Jandarma dipçiği” söylemi, bu dönemin en çarpıcı sembollerinden biri olmuştur.
CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batılı güçlerin etkisiyle çok partili sisteme geçiş kararı almak zorunda kalmış ve bu gelişme, siyasette ordunun etkisinin bir başka boyuta evrilmesine yol açmıştır.
Fevzi Çakmak’ın kontrolündeki Türk ordusu, uzun bir süre demokratik duyarlılık sergileyemeyeceği suskunluğunda kalmış, çok partili hayata geçişle düzenlenen ilk seçinimde Demokrat Parti, yönetimi devralacak oy oranına sahip olmasına rağmen, CHP bu durumu “açık oy – gizli sayım” yöntemi ile avantaja dönüştürmüştü.
BİRKAÇ AYLIK BAŞBAKANA “TEK ADAM” İFTİRASI
Bu yaklaşımın sürdürülebilir olmaması, 1950 seçimleriyle sonuçlanacak ve halk, CHP iktidarını değiştirme iradesini ortaya koyacaktır. Ancak, CHP bu durumu kabullenmek yerine, Adnan Menderes’i “tek adam” ilan ederek sert bir muhalefetle karşılık vermeye başlayacaktır. Menderes, “CHP’nin muhalefeti tahripkârdır” derken, asıl muhalefetin yıllar içinde çok daha yıkıcı bir hale geleceğini öngörmekte olduğunu ifade etmiştir.
İNÖNÜ: DARBE, MEŞRU BİR HAKTIR
İsmet İnönü liderliğindeki CHP, özellikle 1957 sonrasında ordu yönetimine yönelik darbe teşebbüslerini destekleyerek, bu durumu cesaretlendirici konuşmalarla genişletmiştir. İnönü, “Baskı rejimi kurulursa ihtilâl (darbe) behemehal olur.” şeklindeki ifadeleriyle, ordu içindeki hareketlilikten haberdar olduğunu göstermektedir.
18 Nisan 1960’ta yaptığı, “Bu yolda yürürseniz sonunuz felaket olacaktır.” açıklaması, tarihçilerin ifade ettiği gibi, İnönü’nün olası bir darbe beklentisi içinde olduğunu göstermektedir.
SİZİ BEN BİLE KURTARAMAM
Daha sonra, darbe çağrısı yapan CHP Genel Başkanı İnönü, “Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal meşru bir haktır.” ifadesini kullanarak darbe güzellemesine yönelmiştir.
CHP temsilcileri, bu süreçte, hükümetin demokrasi dışı yollarla devrilmesine yönelik açıklamalarının ardı arkası kesilmemiştir. Özellikle İnönü, DP yöneticilerine “Sizi ben bile kurtaramam” diyerek, darbe çağrısında bulunmuş ve sonrasında “Gün gelir siz de hesap verirsiniz.” uyarısında bulunmuştur.
KORE’DE DARBE OLDU, CHP DARBECİLERİ ÖVDÜ
Kore’de gerçekleşen 19 Nisan darbesi, CHP’nin dikkatini çekmiş ve İnönü, “Türk milleti, Kore milletinden daha az haysiyetli değildir.” yorumunu yaparak darbecilere olan desteğini ifade etmiştir.
İNÖNÜ’DEN DARBECİLERE: EMİRLERİNİZE AMADEYİM
27 Mayıs darbesinin ardından, CHP derhal darbecilerin yanında yer almıştır. Cemal Gürsel, darbe sonrası İnönü’ye, “Emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur paşam.” demiştir. Bu durum, CHP’nin darbe sonrası tutumunu net bir şekilde gözler önüne sermektedir.
27 Mayıs sonrasında, birçok isim CHP’den milletvekili seçilmiş ve İsmet İnönü’nün hükümetinde bakanlık yapmışlardır.
12 MART CUNTASININ BAŞBAKANI CHP’Lİ BİR “BAĞIMSIZ”DI
1971’de yaşanan 12 Mart darbesinde de CHP, demokrasi yerine cuntacıların yanında durmayı tercih etmiştir. Darbe sonrası siyasi iktidar değiştirilmiş, ardından CHP’nin desteğiyle “bağımsız” bir başbakan atanmıştır.
CHP Grubu, darbe sonrası kurulan hükümete güvenoyu verirken, geçmişteki tutumlarını yeniden sergilemişlerdir.
12 EYLÜL DARBESİNDEKİ CHP SESSİZLİĞİ
1980’deki 12 Eylül darbesinde, CHP ilk anda diğer partilerle birlikte cunta tarafından baskı altında kalmış, o dönemde hiçbir karşı duruş sergileyememiştir. Genel Başkan Bülent Ecevit, darbecilere karşı eleştiri getirmeden siyaseti bırakmış, bu tutum eleştirilen bir durum haline gelmiştir.
CHP’nin önde gelen isimleri, bu dönemdeki tutumlarıyla cunta tarafından övgü ile karşılanmış, buna karşın karşıt görüşlü liderler hapis cezasına çarptırılmışlardır.
28 ŞUBAT CUNTASININ EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİNDEN BİRİYDİ
CHP’nin 28 Şubat darbesindeki destekleyici tutumu ise demokrasiyi zedeleyici şekilde dikkat çekmiştir. Refahyol hükümeti, “irtica” gerekçesiyle hedef alınmış ve hükümet, sonunda istifaya zorlanmıştır.
Ecevit, üst düzey eleştirilerde bulunmadan, durum sonrası tutumunu eleştirmenlerce “sessiz kalma ve darbecileri meşru gösterme” olarak nitelendirilmiştir.
Sonuç olarak, CHP tarihinin birçok dönüm noktasında demokrasiye karşı olan tavırları ve askeri yapılara olan yakın duruşları, eleştirilerin odağında yer almıştır. Bu bağlamda, partisinin genel başkanlarının açıklamaları ve eylemleriyle birlikte demokrasi dışı uygulamalara destek vermiştir.