Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun bir süredir nüfus artışı konusuna dikkat çekerek Türkiye’nin geleceği hakkında uyarılarda bulunuyor. “Üç çocuk” ifadesiyle başlayan söylemi zaman zaman “beş çocuk” şeklinde de dile getiriliyor.
Erdoğan, iktidara geldiği ilk yıllarda bu konuda daha temkinli bir yaklaşım sergiliyordu. Bilimsel verilere dayanan açıklamalar yaparak nüfus meselesinin önemini vurguluyordu; ancak bu tür ifadeleri birçok bilim çevresi ciddiye almadı. O dönem gazeteler, “Üç çocuk vurgusunu sürdüren Başbakan Erdoğan” başlıklarıyla durumu eleştiriyordu.
Zamanla, toplam doğurganlık hızının 2,1’in altına düşmesi ve sonunda 1,48 gibi düşük bir seviyeye gerilemesi, Erdoğan’ın haklılığını gün yüzüne çıkardı. Suat pek çok kişi, Erdoğan’ın “Nüfusta azalma beka sorunudur” ve “Bu ülkemiz için savaştan daha büyük bir tehdittir” gibi açıklamalarının önemini şimdi daha iyi anlıyor. Artık Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri haline geldiği gözlemleniyor.
Bu bağlamda önemli bir soruyla karşı karşıyayız: Nüfus artışı veya azalışı sosyal, iktisadi, tıbbi ya da siyasi bir mesele midir? Yani, nüfusun artmasına veya azalmasına yönelik görüşler hangi temel dayanaklardan besleniyor? Bu sorunun yanıtını, merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim’in bir röportajında bulmak mümkün. 1994’te yayımlanan MÜSİAD Çerçeve Dergisi’nde “Nüfusun Sayısı Değil, Kalitesi Önemlidir” başlıklı röportajında şu ifadeleri kullanmıştı:
“1972 yılında Boğaziçi Yayınları tarafından yayımlanan ‘Türkiye’nin Nüfus Politikası’ adlı bir kitabım var. Orada ifade ettiğim gibi, nüfus meselesinin dört cephesi bulunmaktadır: 1) Siyasi cephesi, 2) Sosyal cephesi, 3) İktisadi cephesi, 4) Tıbbi cephesi.”
Tıbbi cephe, aile planlaması ile ilgili olup, ailenin sağlık hizmetlerini kapsar. Bu alanda alınması gereken tedbirler, İslami, insani, ekonomik ve sosyal açıdan meşru olanlarla sınırlıdır.
İktisadi cephe ise, üreten ve tüketen nüfus dengesini içermektedir. Zaim, bu konunun daha önce dile getirdiği sosyal ve iktisadi meselelerle bağlantılı olarak ele alınması gerektiğini belirtir.
Sosyal cephe, bir toplumdaki bireylerin davranış biçimleriyle ilgilidir. Aile yapısının dinî inançları ve hayata bakış açıları üzerindeki etkisi, toplumun çocuk sayısını nasıl belirlediğini etkiler. Bu da zaman ve mekâna bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
Son olarak, siyasi sebepler ise, dünya genelinde insan gücünün dağılımını etkileyen faktörlerdir. Zaim, bu dört cepheyi açıklayınca, Batılı ülkelerin siyasi cepheyi ön plana çıkararak diğer cepheleri kamufle ettiğini vurgular.
“Dünyada nüfus meselesi ile ilgilenen ve bu konuyu ilmi olarak organize eden en önde gelen kurum, Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Nüfus Konseyi’dir. Bu Konsey, Amerika’nın ileri gelen iş adamları ve akademisyenleri tarafından kurulmuştur. Bunun hedefi, dünyada yaşanan nüfus trendlerinin incelenmesi ve buna göre önlemler alınmasıdır.”
Zaim, dünyanın zengin ülkelerinin nüfusunu artırmak için çeşitli tedbirler aldığını ve bu tür önlemlerin, fakir ülkeler üzerindeki nüfus artışına karşı çıkarken uygulandığını belirtmektedir. Bu durum, Batı’nın samimiyetsizliğini gösteren önemli bir nokta olarak öne çıkıyor.
Bu bakış açısı, Erdoğan’ın “art niyetli politikalar” olarak tanımladığı durumu destekler nitelikte. Zaim’in bu konudaki açıklamaları, Erdoğan’ın nüfus meselesini siyasi bir hamle olarak değerlendirmesini de doğrulamakta.
Bugün gelinen noktada, yapılması gereken, nüfus artışı konusunda samimi olmayanları, bu kritik mesele üzerinde herhangi bir politika geliştirme sürecinden uzak tutmaktır. Çünkü bu gruplar, resmi görünüm altındaki niyetleriyle toplumumuzu olumsuz yönde etkileyebilirler.