Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, “PAZAR YAZISI: DEMOKRATİK SİYASETİ KORUMAK!” başlıklı bir makale yayımladı. Uçum, sosyal medya üzerinden yaptığı bu paylaşımda son dönemlerdeki boykotlara dair görüşlerini aktardı.
Mehmet Uçum’un yazısında dikkat çeken başlıca noktalar ise şöyle:
“Günümüzde küresel emperyalizm, milli devletlere, ulusal değerlere, doğal aile yapısına ve bireylere karşı bir saldırı açmış durumda. Neoliberal politikaların destructive araçları ile demokratik siyaseti de hedef alıyor.
Demokratik siyasetin, değerlerden uzaklaştırılarak içinin boşaltılması dikkat çekici bir durum. Neoliberal bir siyaset tarzı, demokratik bir kılıf altında kaos ve saf kötülüğün aracı haline getirilmektedir. Milli devletlerin iç işlerine zehirli bir siyasetin enjekte edilmesi bu tehlikenin en önemli göstergesidir.
Bugün, ahlaki değerlerin ayaklar altına alındığı, yalanın siyasetin dili haline geldiği bir yaşam sürüyoruz. Küresel emperyalizm, milli devletlere bu tahripkar siyaset anlayışını empoze ediyor. Demokratik görünümlü bu siyaset anlayışında, ortak değerler ve iyilik arayışı yok, sadece emperyalist ajandalar var.
Nitekim, sağlığa zarar veren, aldatıcı veya tekelleşmeye dayalı ürünlerin boykot edilmesi, insanlık suçları işleyen devletlerle ilişkili firmaların ürünlerine karşı eylemlerde bulunmak, demokratik bir hak olarak meşrudur.
Ancak, milli ekonomiye zarar vermeyi hedefleyen, gayrimeşru siyasi sonuçlar elde etmeye çalışan ya da firmaları siyasete taraf olma konusunda zorlayan boykotlar, hem meşru hem de demokratik değildir; zira bu tür eylemler yıkıcı sonuçlar doğurur. Bireyleri bu eylemlere katılmaya teşvik etmek ya da zorlamak, ceza mevzuatında yer alan bazı suçları oluşturmakta ve yaptırıma tabidir.
Bu durumun örneklerini Türkiye’de sıkça görmekteyiz. Muhalefetin bir kesimi, milli ve yerli firmalar için boykot çağrısında bulundu. Hatta Türkiye’nin ticaretini hedef alan bir günlük tüketim boykotu denediler; fakat bu eylemlerde başarılı olamadılar. Her iki durum, meşru bir demokratik eylem olan boykotun, emperyalizm ve mandacı işbirlikçileri aracılığıyla bir operasyon aracı haline getirilmesinin somut bir göstergesidir.
Yeni nesil eylemler, emperyalist projeler olarak şu nitelikleri taşımaktadır:
İlk olarak, demokratik eylem niteliği taşıyan toplantılar, gösteriler, yürüyüşler, protestolar ve boykotlar, meşru amaç ve hedeflerden koparılıp deformasyona uğratılmaktadır.
İkincisi, bu deforme olmuş demokratik eylem olanaklarının hukukun ihlali eden araçlara dönüştürülmesidir. Amaç, kasti olarak hukuk dışı davranışların ortaya çıkmasını sağlamaktır.
Üçüncüsü, bu eylemlerle bir kaos ortamı oluşturulmakta, toplumda devlet zafiyeti ve yönetilemezlik algısı güçlendirilmektedir.
Hukuk ihlaline dayalı yeni nesil eylemler arasında; kitle gücü olarak gençleri kullanma amacı güden, sembolizmle desteklenen üniversite ve sokak eylemleri ile vandalizm yer almaktadır.
Ayrıca, milli ve yerli firmaları hedef alan siyasi amaçlı ekonomik boykotlar, tüketici ekonomisini hedef alan alışveriş boykotları ve genel ekonomik faaliyetlerin siyasi niyetlerle durdurulması da bu tür eylemler arasındadır.
Global merkezlerin başka hukuk dışı eylem tarzları geliştirmesi de mümkün görünmektedir.
Tüm bu yeni nesil emperyalist projeler, görünürde hak ve adalet dili kullanmakla birlikte, gerçek hedefleri meşru taleplerin ifade edilmesini engellemektir. Asıl amaç, sosyal, siyasi ve ekonomik bir kaos oluşturarak, küresel emperyalizmin ve neoliberal politikaların desteklediği bir yönetim anlayışının Türkiye’de egemen kılınmasını sağlamaktır.
Demokratik siyaseti korumak, neoliberal yıkıcı siyaset tarzına karşı milli devletlerin bağımsızlık mücadelesinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu mücadele, demokrasi hukukuna sahip çıkmak ve emperyalist projelere karşı güçlü tedbirler almak suretiyle gerçekleştirilebilir.
Türkiye’ye kaos arzulayan iç ve dış düşmanlar bilmelidir ki, ülkemiz bugün emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı çok daha güçlenmiştir; hiçbir emperyalist oyuna asla geçit verilmeyecektir.”